2014 Faaliyet Raporu
Makroekonomik ve Sektörel Görünüm

2014 yılı ABD ekonomisinin uyguladığı politikaların meyvelerini vermeye başladığı, ancak başta Avrupa, Japonya ve Çin olmak üzere diğer ekonomilerde büyümede ivme kayıplarının yaşandığı ve küresel büyümeye ilişkin endişelerin ön plana çıktığı bir yıl olmuştur.

50 ABD $

2014 yılı ikinci yarısında petrol fiyatı 50 ABD doları seviyesine kadar geriledi.

Artan jeopolitik riskler

Dünya Ekonomisinde Görünüm

2014 yılı ABD ekonomisinin uyguladığı politikaların meyvelerini vermeye başladığı, ancak başta Avrupa, Japonya ve Çin olmak üzere diğer ekonomilerde büyümede ivme kayıplarının yaşandığı ve küresel büyümeye ilişkin endişelerin ön plana çıktığı bir yıl olmuştur.

Ekonomik ve jeopolitik gündemin yoğun olduğu ve oynaklıklar gösterdiği 2014 yılına esasen geleceğe yönelik iyimser beklentiler ile başlanmıştır. Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) tahvil alımlarını azaltmaya başlamasıyla kısa vadeli olarak değerlendirilebilecek risk algısı dalgalanmaları yaşansa da genel görünümde kayda değer bozulma gerçekleşmemiştir. Ancak özellikle yılın ilk yarısına yaklaşılırken artan jeopolitik riskler, Avrupa Bölgesinde ekonomik göstergelerin düzelmemesi ve küresel büyümedeki ivme kaybı, genel endişelerin artmasına neden olmuştur. Diğer etkenlerin yan sıra talep düşüşüne karşın arzın düşmediği petrol cephesinde yılın ikinci yarısında keskin fiyat düşüşüyle 50 ABD doları seviyelerine gelinmiştir. Alternatif enerji kaynakları teknolojilerindeki ilerlemeler, kaya gazı, küresel büyüme endişeleri vb. hususlar, petrol fiyatının gerilemesinde etki etmiş görünmektedir. Bu gelişmeler ülkemiz gibi enerji ithalatı yapan ülkeler için olumlu bir gelişme olarak değerlendirilirken, ekonomisi petrol ihracatına bağımlı ve jeopolitik gelişmelerden olumsuz etkilenen gelişmekte olan ülke ekonomilerine ek yükler getirmiştir.

2014 yılında ABD ekonomisinde büyüme ve istihdam oranlarında görülen düzelme, normalleşme sürecine ilişkin planların uygulamaya alınması olanağını vermiştir. Küresel krizin başından itibaren Fed tarafından uygulanmakta olan parasal genişleme politikası sonlandırılmıştır. Bundan sonraki süreçte bir adım daha atılarak faizlerin kademeli olarak artırıldığı trende girilecektir. Küresel büyümedeki yavaşlama, jeopolitik riskler, Avrupa Bölgesindeki sorunlar gibi birçok değişken söz konusu iken faiz artırımının zamanlamasına ilişkin yapılmaya çalışılan tahminler zaman zaman piyasalarda oynaklıklara neden olabilmektedir. Avrupa ve Japonya Merkez Bankaları başta olmak üzere gelişmiş ülke (GÜ) merkez bankalarınca genişleyici para politikaları sürdürülüyor ve küresel likidite koşullarında bozulma beklenmiyor olsa da Fed faiz kararına yön verecek olan Amerikan ekonomisinin makro verilerine hassasiyet sürmektedir. Ancak krizin etki ettiği bir ülkede iktisadi faaliyetin iyiye gidiyor olması, küresel ölçekte önemli bir gelişme olarak tespit edilebilir.

Avrupa Bölgesi ekonomileri geride kalan yılı hayal kırıklığı ile sonlandırmıştır. Büyüme tarafında zayıflık sürerken, kredi mekanizmasının çalıştırılamaması, gittikçe gerileyerek deflasyon sınırına yaklaşan enflasyon sorunlarıyla uğraşılmakta; yüksek işsizlik ve kamu borç düzeyi gibi yapısal sorunlar çözüm bekleyen konular olarak gündemdeki yerlerini korumaktadırlar. Yılın ortasına doğru küresel endişelerin artması, daha önce atılan adımların beklenen etkilerinin ortaya çıkmaması ile Avrupa Merkez Bankası (ECB) bir adım daha atarak negatif mevduat faizi uygulamasına geçmiştir. Bu önlemin de yeterince etkili olmaması ile yeni genişlemeci adımlar atılmaya başlanarak yıl tamamlanmıştır. Ancak dünya geneline hakim olan büyümede yavaşlamanın Avrupa için de endişe kaynağı olması, düşen petrol fiyatlarının enflasyonun daha da gerilemesine neden olma ihtimali gibi nedenler bu yılın başında atılan adımların devamını getirmiş ve ECB beklenenin de üzerinde bir parasal genişleme programı açıklamıştır. Avrupa Bölgesi için normalleşme sürecine geçildiği yorumları için bir süre daha beklenmesi gerektiği görülmektedir.

Japonya uyguladığı genişlemeci para ve maliye politikaları ile deflasyon sürecinden çıkış yaşamakla birlikte, ekonomik durgunluğa bağlı resesyon tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Yüksek kamu borç stoku, enflasyonun gerileme eğilimi sergilemesi, önlem alınması gereken alanlar olarak ortaya çıkmaktadır. Yıl içinde gerçekleştirilen seçimler ile güven tazeleyen hükümet daha önce de artırılan satış vergilerinin yükseltilmesi planını ertelemiştir. Parasal genişleme hacminin artırılması ve harcamaları artırmaya yönelik sözlü yönlendirme politikalarıyla ekonomiye yön verilmeye çalışılmaktadır.

Küresel ekonomideki gelişmeler, gelişmekte olan ülkeleri yakından etkilemekle birlikte önceki yıllardan farklı olarak ülkeler arasında ayrışmalar göze çarpmaktadır. Bu yıl gündemde öne çıkan jeopolitik riskler her ne kadar tüm gelişmekte olan ülkelerde yansıma bulsa da coğrafi olarak sıcak bölgelere yakın olan ülkeler daha çok etkiye maruz kalmıştır. Ayrıca petrol fiyatlarında yaşanan keskin gerileme Rusya, Brezilya gibi petrol ihraç eden ülkeleri zorlarken; Türkiye, Hindistan gibi ithalat tarafında olan ülkelere olumlu yansımaya başlamıştır. Özellikle Rusya, Ukrayna ile yaşadığı sorunlar, maruz kaldığı yaptırımlar, petrol fiyatı gelişmeleri ile ciddi sorunlarla yüzleşmiş, para birimi değer kaybederken, döviz rezervleri gerilemiş, faiz düzeyi yükselmiş ve ekonomisi küçülmeye başlamıştır. İlerleyen dönemde ayrışmanın süreceği beklenmekte; özellikle enerji ithalatçısı ülkeler için enflasyon, cari açık gibi sorunlarda sağlanacak soluklanmayla birlikte yapısal reformlar için uygun zemin yakalanacağı düşünülmektedir.

Küresel büyümeye en büyük katkılardan birini veren Çin de sorunlardan payını almaktadır. Uzun yıllar ortalamasının altında seyretmekte olan büyüme oranı 2014 yılında %7,4 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu gelişime Çin Hükümeti kayıtsız kalmamakta, düşürülen politika faizi, harcamaları teşvik etme çabaları ile ekonomi canlandırılmaya çalışılmaktadır.

Merkez Bankası, küresel ekonomik konjonktürdeki gelişmelere uygun olarak esnek ama bir o kadar sıkı para politikası uygulamalarına devam etmektedir.

%8,17

2014 yılı TÜFE

Cari açıkta düşüş

Türkiye Ekonomisinde Görünüm

Türkiye 2014 yılında diğer gelişmekte olan ülkeler gibi küresel ekonomik gelişmelerin etkilerine maruz kalmış; çevre ülkelerdeki gelişmeler, alınan makro ihtiyati tedbirler, sıkı finansal koşullar, zayıf küresel talep gibi faktörlerle büyümede ivme kaybı yaşamıştır.

2013 yılında yurt içi talebin sürüklediği bir ekonomik büyüme yaşayan Türkiye ekonomisi bunun yan etkilerini cari açığın yükselmesi olarak görmüştür. 2014 yılına girilirken bu olumsuzluğun önlenmesi için makro ihtiyati tedbirler ile iç talep baskılanırken, iyileşen dış koşullar ile ihracatın sürüklediği bir büyüme trendine girilmiştir. Bireysel kredilerdeki yavaşlamaya karşın kurumsal/girişimci kredilerin canlı kalmaya devam etmesi, başta Avrupa ve Orta Doğu olmak üzere ihracatta yaşanan olumlu gelişmeler ile yılın ilk çeyreğinde beklenen etkiler görülmüştür. Ancak özellikle yılın ortasına yaklaşırken artan jeopolitik tansiyon, Avrupa’ya ilişkin hayal kırıklıkları, Rusya ve Orta Doğu pazarındaki sorunlar, yılın başındaki beklentilerin aşağı yönde revizyonunu gerektirmiş, yaşanan kuraklığa bağlı enflasyon cephesinde de beklentilerin yakalanamaması öne çıkan bir diğer gelişme olmuştur.

2014 yılına girilirken küresel para politikalarına ilişkin belirsizlikler başlıca endişe kaynağı olmuş, finansal varlıkların fiyatlamaları rekor seviyelere yükselmiştir. Ancak bütün ülkeler para politikaları aracılığıyla bu olumsuz duruma karşı gerekli önlemleri almıştır. T.C. Merkez Bankası da bu konuda gerekeni yapmış, para politikasını daha da sıkılaştırarak yeni yıla faiz artırımı ile başlamış, likidite uygulamaları ile oynaklıkları kontrol altına alabilmiştir. Yılın ikinci yarısında ise uygun şartlar oluşmaya başladığı anda sınırlı faiz indirimi uygulamaya alınmıştır. Risk algılarında bir önceki yıla kıyasla olumlu seyir yaşansa da, kurak kış mevsimi sonrası gıda fiyatları enflasyonuna bağlı olarak TÜFE, beklentilerin çok üzerinde seyretmiştir. Petrol fiyatlarının aşırı gerilemesi ve gıda enflasyonunun yavaş yavaş normal trendine dönmeye başlamasıyla 2014 yılı TÜFE, Merkez Bankası beklentisi olan %8,9’un altında kalarak %8,17 seviyesinde gerçekleşmiştir.

Cari işlemler dengesi 2014 yılında aşağı yönlü bir eğilim sergilemiştir. İhracat performansı artarken ithalatın hız kesmesi ve özellikle yılın son çeyreğinde enerji maliyetlerinin gerilemesiyle cari açıkta Orta Vadeli Program hedefi olan 46 milyar ABD doları seviyesine yaklaşılmıştır. Petrol fiyatlarına ilişkin genel beklenti mevcut seviyelerin bir süre daha devam edeceği yönündedir. Bu beklentiler ile ödemeler dengesinde 2015 yılında daha fazla iyileşme görülmesi olasıdır.

2014 yılında gerçekleşen seçimler kamunun maliye politikasındaki kararlı ve disiplinli uygulamalarını etkilememiş, bütçe performansında iyileşme trendi korunmuştur. Bu konudaki kararlılık sürmektedir. 2014 yılı için Orta Vadeli Program’da bütçe açığı için öngörülen %1,4’lük GSYH’ye oran hedefi konusunda endişe taşınmazken, 2015 yılı için daha da iddialı şekilde %1,1’lik bir bütçe açığı hedeflenmektedir. Bu da, yakalanmış olan istikrarlı mali yönetimin önümüzdeki dönemlerde de korunacağı iradesini yansıtmaktadır.

Merkez Bankası, küresel ekonomik konjonktürdeki gelişmelere uygun olarak esnek ama bir o kadar sıkı para politikası uygulamalarına devam etmektedir. Bunu da çok araç kullanarak yapmaya çalışmaktadır. En temel para politika araçları ise politika faizi ve faiz koridorudur. Bu ikili ile faiz düşürülürken sıkı para politikası yapma kabiliyeti korunabilmektedir. 2014 yılı başında gözlenen artış eğilimindeki oynaklıklara önlem olarak yapılan 550 baz puanlık faiz artışı etkilerini göstermiş ve oynaklık seviyesi düşmüştür.
Yılın ikinci yarısında ise koşulların iyileşmesi 175 baz puanlık faiz indirimine olanak sağlamıştır. Ancak hedefin oldukça üzerinde seyreden enflasyon, Merkez Bankası politikalarında fiyat istikrarını öne çıkarmış ve faiz indirimlerine ara verilmiştir. İlerleyen dönemde enerji tarafındaki gerileme, gıda fiyatlarının ortalama değerlerine dönmesi ve baz etkisinin katkısıyla, özellikle 2015 yılının ilk yarısında daha hızlı olmak üzere, enflasyonda düşüş gözlenmesi beklenmektedir. Bu durum Merkez Bankası’nın elini rahatlatacaktır. Nitekim 2015 yılının başında sıkı para politikası uygulamasından uzaklaşmadan kademeli faiz indirimi adımları atılmaya başlanmıştır.

2014 yılı değerlendirilirken petrol fiyatlarının gelişimine ve bunun sakıncalarına ya da yaratacağı fırsatlara da değinilmesi gerekmektedir. Petrol fiyatları özellikle son altı aylık süreçte; enerji verimliliğinin sürekli artıyor olması, zayıf küresel ekonomik görünüme bağlı talep zayıflaması, arz tarafının düşmemesi, pazar payı kaybetmeme kaygıları gibi nedenlerle gerilemektedir. Bu noktada petrol ihracatçısı ülkeler, gelirlerinde gerileme ve büyümelerinde yavaşlama gibi sorunlarla yüzleşecektir. Cari açık ve enflasyon gibi kronik sorunlarla uğraşan petrol ithalatçısı ülkelerde ise, petrol fiyatlarının geldiği noktada yükleri azalacak ve olumlu etkiler gözlenecektir. 2015 yılında ülkemizde iç talebin görece canlanması beklenmektedir. Bu gelişim, cari açığa olumsuz yansıma potansiyeli taşımakla birlikte enerji faturasının düşecek olması, bunu telafi edecek hatta iyileştirebilecektir. Aynı şekilde enflasyon cephesine de petrol fiyatlarından olumlu katkı gelecektir. Zaten baz etkisi ile gerileme trendi beklenen enflasyonda, enerji fiyatlarının ek katkısı ile 2015 Orta Vadeli Program hedefi olan %6,3’ün altına gelinmesi ve Merkez Bankası’nın açıkladığı %5,5 oranına yaklaşılması sürpriz olmayacaktır.

Kısaca 2014 yılı sonlanırken petrol fiyatlarının geldiği nokta ülkemiz için olumludur. Cari açık, enflasyon, büyüme gibi makro verilere kuşkusuz olumlu katkı gelecektir. Bu da yapısal reformları gerçekleştirme noktasında ülkemize fırsat doğurmaktadır. 2015 yılına ilişkin beklentiler genel çerçevede olumludur. Ancak sağlanacak olası kazanımların kalıcı olması için yapısal çözümler üretilmesi gerekmektedir. Hükümetin açıkladığı “Öncelikli Dönüşüm Programı Eylem Planları” ile bu konuda geniş bir perspektife yayılan önlemler kamuoyu ile paylaşılmakta ve bu konuya verilen önem sıklıkla dile getirilmektedir. Atılmaya başlanan adımlar, orta ve uzun vadede kalıcı faydalar doğurarak kalıcı, istikrarlı ve sürdürülebilir büyümeye ve bununla uyumlu makro çerçeveye olanak sağlayacaktır.

Bankacılık Sektöründeki Gelişmeler

Ülke ekonomisinin büyümesine önemli katkı sağlayan bankacılık sektörü, büyüme eğilimini 2014 yılında da sürdürmüştür.
2014 yılının ilk yarısında BDDK ve TCMB tarafından iç talebi sınırlayıcı yönde alınan tedbirler, ABD ve Avrupa Merkez Bankaları’nın para politikaları, TL’nin değer kaybı ve seçim öncesi belirsizlikler nedeniyle Türk Bankacılık Sektörü ılımlı bir büyüme sergilemiştir. Yılın ikinci yarısında ise TCMB’nin yaptığı faiz indirimleri ve azalan siyasi belirsizlikler, iç talebin bir miktar canlanmasını sağlamış ve Bankacılık Sektörü 2014 yılında %15 büyüme kaydetmiştir.

Sektör bilançosunun en önemli kalemi olmaya devam eden krediler 2014 yılında %18 artmıştır. Özellikle kurumsal segmentte yoğun rekabet yaşanırken, büyüme de daha çok kurumsal kredilerde gerçekleşmiş, cari açığı düşürmek amacıyla yapılan düzenlemeler, tüketici kredilerindeki artışın daha sağlıklı bir seviyeye çekilmesine olanak sağlamıştır.
2013 yılsonuna göre toplam sektör bilançosu içinde kredilerin payı 2 puan artarken, mevduatın payı 2 puan azalmış, böylece mevduatın krediye dönüşüm oranı %120 seviyelerine yaklaşmıştır.

Sektörün güçlü özkaynak yapısı korunmuş; özkaynaklar bir yıllık dönemde %20 artış göstermiş, sermaye yeterliliği rasyosu son bir yılda %15,3’ten %16,3’e yükselmiştir.

2014 yılında sektör kârı 2013 yılsonuna göre değişmemiş, 24,7 milyar TL olarak kaydedilmiştir. Net faiz gelirlerinde %14 oranındaki artışa rağmen net sermaye piyasası işlem kârındaki düşüş ile karşılık ve işletme giderlerindeki artışlar nedeniyle net kârda yükseliş sağlanamamıştır. Bankacılık sektörü özkaynak kârlılığı önceki yıla göre 2 puan azalarak %12,2, aktif kârlılığı 0,3 puan azalarak %1,7 seviyesinde gerçekleşmiştir.

2015 yılında…

Sağlıklı ve tarafsız bir denetim-düzenleme fonksiyonu altında faaliyet gösteren Türk Bankacılık Sektörünün, ekonomik faaliyeti ve büyümeyi desteklemeye devam edeceği, aktif kalitesi ve sağlam sermaye yapısı ile önümüzdeki dönemde de gücünü koruyacağı, genel risk profilinde büyük bir değişim olmayacağı beklenmektedir. Ancak, olumsuz senaryoda, ekonomik büyümede yavaşlama ve dış konjonktürdeki gelişmelere bağlı olarak şirketlerin borç ödeme güçlerinde sıkıntılar yaşanabileceği, fakat sorunlu kredilerde gerçekleşebilecek artışın makul bir düzeyde ve yönetilebilir olacağı düşünülmektedir.

2015 yılında büyüme oranının aktif toplamında %15-16, kredi hacminde %16-20 ve mevduatta %12-14 arasında olacağı, banka kârlılıklarında ise 2014 yılında görülen zayıflama eğiliminin yavaşlayarak süreceği, faiz oranlarındaki düşüş beklentisine bağlı olarak net kârdaki artışın %8-12 düzeylerinde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.