2012 Faaliyet Raporu
Ana Sayfa Sunuş Yönetim ve Kurumsal Yönetim Uygulamaları Finansal Bilgiler ve Risk Yönetimi English

Makroekonomik ve Sektörel Görünüm

2012 yılı Türkiye açısından sağlıklı ve sürdürülebilir büyüme hedefi ile yumuşak iniş için uygun zeminin hazırlanması ile geçmiştir.

Dünya Ekonomisinde Görünüm

2012 yılı küresel ekonomideki toparlanmanın karşı karşıya olduğu risklerin kademeli olarak azaldığı, ancak sorunların halen sürdürülebilir olarak çözüm trendine girmediği bir yıl olmuştur.

Euro Bölgesi’ne dair gelişmeler küresel ekonomi üzerinde belirleyici olurken, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde büyüme oranları genel olarak gerilemiş, küresel risk iştahında yüksek seviyede oynaklıklar gözlenmiştir.

ABD’de işsizlik ve mali uçurum, Euro Bölgesi’nde bankacılık sektörü, büyüme, istihdam ve güven sorunları, Japonya’da büyümeyi ve bu yönde parasal genişlemeyi ön plana çıkaran yeni bir yönetimin iktidara gelmesi ve diğer gelişmiş ülkelerce devam ettirilen parasal genişleme politikaları 2012 yılında öne çıkan başlıca gelişmeler olmuştur.

ABD ekonomisinde görece olumlu büyüme oranlarına karşın, konut ve özellikle istihdam piyasasının istenilen düzeyde bulunmaması sebebiyle Amerikan Merkez Bankası 2012 yılında 3. miktarsal genişlemeye gitmek zorunda kalmıştır. Amerikan Merkez Bankası aldığı bu karara ilişkin ilk önce süre sınırı telaffuz ederken, sonra aldığı kararla genişlemeye yönelik politikayı işsizlik ve enflasyon seviyelerine çıpalamıştır. Yılın son çeyreğinde, geçmiş dönemlerde sağlanan vergi avantajlarının kaldırılmasını ve kamu harcamalarının azaltılmasını öngören “mali uçurum” diye de ifade edilen sorun, ABD tarafında risklerin ön plana çıkmasına neden olmuş, küresel piyasaları nispeten olumsuz etkilemiştir. 2013 yılının başlangıcında mali uçurumun ertelenerek çözülmesiyle bu yöndeki endişeler en azından 2013 yılı ortalarına yakın bir zamana ötelenmiştir.

Küresel büyüme görünümüne bağlı olarak gelişmiş ülke merkez bankalarının 2012 yılında para politikalarını gevşetmeye devam ettikleri görülmüştür. Avrupa Merkez Bankası parasal genişleme programlarının yanı sıra borç sorunu yaşayan ülkelere yönelik kısa vadeli tahvil alım programı açıklamış ve İspanya ile İtalya ekonomilerindeki borçlanma faizlerinin yüksek seyretmesine engel olmaya çalışmıştır. Avrupa Merkez Bankası’nın Euro’yu korumak için çaba göstermesi ve bankacılık sektörünü ayakta tutmaya çalışması bölgeye ilişkin endişelerin azalmasında etkili olmuştur. Nitekim Euro Bölgesi’ndeki sorunların çözümüne yönelik atılan somut adımlara paralel bu bölgeye dair endişeler yılın sonunda nispeten azalmıştır. Ancak halen kesin bir çözüm yoluna girildiğini söylemek için erkendir. Borç ve büyüme sorunlarının Avrupa’nın politik çehresini değiştirmekte olduğu bir diğer tespit olarak belirlenmektedir.

2012 yılının son çeyreğinde parasal genişleme yoluna giden ülkelerden biri olan Japonya enflasyon hedefini %2’ye çıkarıp, 2014 yılından başlamak üzere herhangi bir zaman kısıtı olmadan, her ay belirli miktarlarda varlık alımı yapacağını açıklamıştır. Yeni hükümetin izleyeceği gevşek para ve kur politikası kur savaşlarının tekrar dillendirilmesine neden olmuştur. Bu haliyle Japon Merkez Bankası, yakın zamanda bulunulan seviyeden daha yüksek bir enflasyon seviyesini hedefleyen ilk merkez bankası olmuş bulunmaktadır.

Gelişmekte olan ekonomilerin büyümesine en büyük katkıyı veren Çin’in büyüme oranındaki düşme eğilimi, 2012 yılında da devam etmiştir. 2012 yılını %7,8 büyümeyle kapatan Çin’in, yılın sonuna doğru toparlanma eğilimine girmiş olduğu göz önüne alınacak olursa, önümüzdeki dönemde ortalama trendin altında da olsa yüksek büyüme sergilemesi beklenmektedir. Çin, son verilerle dünyanın en büyük ekonomisi olma özelliğini kazanmış görünmektedir. BRICS ülkeleri arasında, iktisadi ve mali faaliyetleri en yakından izlenen ve küresel finansal mimariyi önemli ölçülerde etkileyen bir ülke olma özelliği ile Çin, en önemli ülkeler arasında sayılmaktadır.

2012 yılında küresel ölçekte parasal genişlemenin sürmesiyle artan risk iştahına paralel gelişmekte olan ekonomilere yönelik kısa vadeli sermaye akımları hızlanmakla birlikte, bu dalgalı bir seyir izlemiştir. Gelişmekte olan ekonomiler de gerileyen büyüme ile yüzleşmiş, enflasyon ve kur üzerindeki riskler ön plana çıkmıştır.  

IMF tahminlerine göre; 2012 yılında dünya GSYH büyümesinin %3,2 olması öngörülürken, 2013 yılında ılımlı bir artışla %3,5’e yükseleceği tahmin edilmektedir. Ancak gelişmekte olan ekonomilerin, kriz döneminin genelinde olduğu gibi daha hızlı büyüyerek 2013 yılında %5,5 büyüme sergileyeceği ve dünya büyümesine yön vereceği düşünülmektedir.

2013 yılında, gelişmiş ülkelerde ekonomik faaliyetlerde bir miktar iyileşme olması, sorunlar çözüme kavuşturulmasa da bu yönde olumlu mesafeler alınmaya başlanması beklenmektedir.

Gelişmiş ekonomilerde IMF tahminlerine göre GSYH’nin 2013 yılında %1,4 büyüme sergilemesi beklenmektedir. Bu öngörü, bu yıl ekonomik faaliyetlerde bir miktar iyileşme olması, sorunlar çözüme kavuşturulmasa da bu yönde olumlu mesafeler alınmaya başlanması anlamını taşımaktadır. Ancak birçok ülkede hala reel ekonomiye ilişkin sorunların devam edeceği, piyasalardaki güven unsurunun tam tesis edilemediği, istihdam ve yatırımlar konusunda sorunların sona ermediği bir 2013 yılı tüm dünya ülkeleri için söz konusu olacaktır. 2012 yılında belirtileri gözlenmeye başlanan yeniden dengelenmenin 2013 yılında artarak devam etmesi herkesin ortak dileğidir. 

Türkiye Ekonomisinde Görünüm

2012 yılı küresel krizde görece yüksek performans gösteren Türkiye açısından sağlıklı ve sürdürülebilir büyüme hedefi ile yumuşak iniş için uygun zeminin hazırlanması ile geçmiştir.

Ekonomideki dengelenme süreci belirginleşmiş, enflasyonda düşüş sürecine girilmiş, cari işlemler dengesinde yıl boyunca iyileşme devam etmiş ve GSYH’ye oran olarak %6,5’e yakın bir düzeye gerilemiştir. 2011 yılında %8,5 ile yakalanan hızlı büyüme ivmesi alınan önlemlerin bir yansıması olarak gerilemiş ve 2012 yılında %2,2’lik büyüme düzeyi sağlanmıştır. 2012 yılının genelinde iktisadi faaliyet yavaşlamaya devam etmiş, nihai yurt içi talebin büyümeye katkısı azalırken, net dış talebin katkısı pozitife dönmüş ve büyüme kompozisyonu daha sağlıklı bir görünüme kavuşmuştur. Euro Bölgesi’nde devam eden sorunlara bağlı olarak büyümedeki zayıf seyir dış talebimizi sınırlamış ve Avrupa ülkelerine gerçekleştirilen ihracatın payı azalmıştır. Ancak son dönemde alternatif pazarlardaki payımızın artışının etkisiyle ihracat içerisindeki payı giderek yükselen Afrika ve Orta Doğu ülkelerine gerçekleştirilen ihracat olumlu seyretmiş ve net ihracat yıllık büyümeye yüksek oranlı katkı sağlamıştır.

Enflasyonda düşüş sürecine girilmiş, cari işlemler dengesinde yıl boyunca iyileşme devam etmiştir.

2012 yılında İktisadi faaliyetteki yavaşlamaya bağlı olarak vergi gelirlerinin artış hızındaki azalma ve faiz dışı harcamalardaki hızlanma nedeniyle bütçe performansında nispi bir zayıflama gözlenmiş ve bütçe açığının GSYH’ye oranı OVP hedefi olan %2,3 seviyesine yakın olarak gerçekleşmiştir.

Bir önceki yıl TL’deki değer kaybı, vergi ayarlamaları ve gıda fiyatlarında yaşanan yükselişe bağlı olarak %10,45 seviyesinde gerçekleşen enflasyon, 2012 yılında işlenmemiş gıda fiyatlarındaki olumlu seyir, uygulanan politikalar ve bir önceki yılın baz etkisinin ortadan kalkmasıyla %6,16 ile 2005 yılından bu yana en düşük yılsonu düzeyine gerilemiştir.

2012 yılında özellikle üçüncü çeyrekten itibaren gelişmiş ülke merkez bankalarının genişleyici yönde para politikası uygulamaları sonucunda genel risk iştahında artış gözlenirken, gelişmekte olan ülkelere kısa vadeli sermaye akımlarında tekrar canlanma eğilimi gözlenmiş ve küresel risk iştahındaki yükselişe paralel gelişmekte olan ekonomilerin risk primleri gerilemiştir. Başta cari açık olmak üzere makroekonomik göstergelere ilişkin verilerin beklenenden olumlu gelmesi ve uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings’in Kasım ayında Türkiye’nin uzun vadeli kredi notunu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmesine bağlı olarak ülkemiz de kısa vadeli sermaye akımlarından payını almıştır.

Artan sermaye akımları gelişmekte olan ülkelerin geleneksel politikaların dışında alternatif tedbirlere başvurma eğilimlerini artırırken, esnek bir politika çerçevesine sahip olmanın önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu çerçevede, TCMB 2010 yılının sonlarından itibaren uyguladığı politika bileşimi ile finansal istikrarı destekleyici ek araçlar geliştirmiştir. 2011 yılı son çeyreğinden 2012 yılının ortalarına kadar olan dönemde, risk iştahındaki dalgalanmalar ve enflasyon görünümüne dair riskler nedeniyle belli aralıklarla parasal sıkılaştırmaya gidilmiştir. 2012 yılı Haziran ayından itibaren küresel risk iştahının iyileşmesi, ekonomide dengelenme sürecinin güçlenmesi ve enflasyonun düşüş yönünde seyretmesi nedeniyle piyasaya verilen likidite artırılarak fonlama maliyetleri kademeli olarak düşürülmeye başlanmış ve 2012 yılı ortalarından itibaren kademeli olarak daha destekleyici bir konuma geçilmiştir. Merkez Bankası çok amaçlı ve çok araçlı olarak konumlandırdığı politikaları ile enflasyonun da düşüş eğilimine girdiği bir dönemde fiyat istikrarı ile birlikte finansal istikrarı da gözettiği, faiz koridoru, zorunlu karşılıklar, rezerv opsiyon mekanizması gibi araçları kullanarak proaktif bir yapıda piyasalarda etkin bir şekilde rol almıştır.

Ülkemiz açısından 2013 yılının, geçen yıl ile karşılaştırıldığında büyüme, enflasyon ve cari açık trendleri açısından daha olumlu bir yıl olması beklenmektedir. Bu çerçevede para politikası destekli, ihracatın yanı sıra ölçülü olmak kaydıyla ve enflasyon trendi izlenerek iç talep odaklı, istikrarlı ve sürdürülebilir büyümeye geçiş için tüm ekonomi otoritelerinin çaba sarf edeceği bir yıl öngörülmektedir. 2013 yılında küresel gelişmeler, emtia fiyatları ve jeopolitik riskler makro çerçeveyi ve politikaları etkilemeye devam edecektir. Faizler genel düzeyinin düşük seyretmesi öngörüsüyle yurt dışından sağlanan uygun finansman olanaklarının sürmesi beklenmektedir. Temkinli duruştan uzaklaşmayan çok araçlı ve amaçlı para politikasının ve ödün verilmeyen bütçe performansının da devam ettirileceği şüphesizdir. Bu kapsamda son dönemlerde dünya ekonomileri arasında yakalanan görece olumlu ayrışmanın sürdürüldüğü bir yıl geçirilmesi ve orta vadede kazanımların korunduğu, istikrarın yakalandığı bir ekonomik dönüşüm temenni edilmektedir.

Bankacılık Sektöründeki Gelişmeler

İstikrara kavuşma süreci içerisindeki küresel ekonomide devam eden belirsizliklere, artan yasal düzenlemelere ve yoğun rekabet ortamına rağmen Türk Bankacılık Sektörü istikrarlı bir büyüme kaydetmiştir.

Küresel ekonomik krizin yaşandığı 2008 yılından bu yana zorlu bir dönem geçiren dünya ekonomisinde, Türk Bankacılık Sektörü güçlü sermaye altyapısı, aktif kalitesi ve kârlılığı ile Türkiye ekonomisinin sağlam yapısını korumayı başarmasında kilit rol oynamıştır. Türk Bankacılık Sektörü ekonomiye kaynak aktarımı yaparak ekonomik aktivitelerin hızlanmasında ve ülkemizin küresel ekonomik kriz sonrasında hızla büyümesinde önemli etki yaratmıştır.

2012 yılı ülkemiz bankacılık sektörü kredi hacminin sürdürülebilir büyüme sağlanması adına genel ekonomiye paralel şekilde kontrollü büyüme sergilediği bir yıl olmuştur.
2012’nin ilk yarısında, finansal istikrara ulaşmak amacıyla alınan önlemler çerçevesinde fonlama maliyetlerindeki artış bankacılık sektörünün büyümesini yavaşlatmıştır. 2012 yılı ikinci yarısından itibaren ise cari açık ve ekonomideki olumlu gelişmelere paralel olarak Merkez Bankası’nın piyasalardaki likiditeyi artırıcı ve fonlama maliyetlerini düşürücü yaklaşımı ile büyüme yeniden hız kazanmıştır.

2012 yılında sektör kârının artışında, kambiyo kârları, ücret, komisyon ve bankacılık hizmet gelirlerindeki yükseliş nedeniyle artan faiz dışı gelirler ve yükselen net faiz marjı belirleyici olmuştur. Takipteki alacakların toplam kredilere oranında ise bir miktar artış yaşanmıştır.

Bankacılık sektörünün aktif yapısında belirgin bir değişim göze çarpmaktadır. BDDK verilerine göre 2006 yılında %44,9 düzeyinde olan kredilerin toplam aktif içerisindeki payı, 2012 yılsonu itibarıyla %58,5 düzeyine yükselmiştir.

2013 yılında...
Türk Bankacılık Sektörünün, sağlam sermaye yapısı ve aktif kalitesiyle 2013 yılında ekonomik büyüme ile paralel bir büyüme göstermesi, büyümenin yanı sıra kârlılık ve verimliliği de göz önüne alan bankaların değişen faiz marjları nedeniyle faiz dışı gelir kalemlerine daha fazla odaklanması beklenmektedir.

Daha çok KOBİ ve tüketici kredilerinin etkisiyle kredilerdeki büyümenin 2013 yılında dengeli bir şekilde devam edeceği beklenmektedir. 2013 yılında büyüme oranının krediler için %14-16, mevduat için ise %12-14 arasında olacağı tahmin edilmektedir.