2016 Faaliyet Raporu
MAKROEKONOMİK GÖRÜNÜM

2016 yılı, küresel kriz sonrasında gelişmiş ülke ekonomilerindeki toparlanmanın sürdüğü, ABD ve Avrupa’da yaşanan siyasi gelişmelerin ön plana çıktığı bir yıl olmuştur.

Dünya ekonomisinde görünüm
2016 yılı, küresel kriz sonrasında gelişmiş ülke ekonomilerindeki toparlanmanın sürdüğü, ABD ve Avrupa’da yaşanan siyasi gelişmelerin ön plana çıktığı bir yıl olmuştur. Yıl boyunca ABD ve Avrupa ekonomisine yönelik güçlü veri akışı devam ederken, ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) toparlanma sürecindeki olası kırılganlığa karşı destekleyici konumda kalmaya devam etmişlerdir. Fed yıl içerisinde yalnızca bir faiz artışı gerçekleştirirken, ECB tahvil alım programını 2017 sonuna kadar uzatmıştır. Ancak geride bıraktığımız yıl her iki kıtada da siyasi gelişmeler ekonomik gelişmelerin önüne geçmiştir. ABD’de Başkanlık seçimleri, Avrupa’da ise İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkış süreci (Brexit) ve İtalya referandumu piyasalarda oynaklığı artırıcı gelişmeler olmuştur. 2016 yılında başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarında yaşanan toparlanma üretici fiyatlarını artırarak sanayi sektörüne destek verirken, emtia ihracatçısı ülkelerin de pozitif ayrışmasını sağlamıştır.

Geride bıraktığımız senede ABD ekonomisi ılımlı büyüme patikasında ilerleyerek enflasyonist baskıların belirginleşmediği bir ortamda istihdamı artırmaya devam etmiştir. ABD ekonomisindeki güçlü duruşun sonucu olarak 2016 yılının Kasım ayında gerçekleşen ABD seçimleri sonrasında artan belirsizliğe rağmen Fed 25 baz puanlık faiz artırımını uygun görerek 2015 yılına benzer şekilde, 2016 yılını da bir faiz artırımıyla sonlandırmıştır. ABD’de siyasi değişim sonrası özellikle dış ticaret ve maliye tarafında ülkenin uygulayacağı politikalara dair belirsizlik küresel piyasalarda dalgalanmanın boyutunu artmıştır. Ekonomide genişlemeci maliye politikaları uygulamasının artacağı görüşünün belirginleşmesi ve bu yolla büyümenin ivme kazanacağı beklentisi Fed’in para politikasını öngörülenden hızlı sıkılaştıracağı düşüncesini güçlendirmiştir. Bunun sonucu olarak enflasyon beklentileri ve tahvil faizlerinde yukarı yönlü belirgin bir hareket görülürken; ABD doları değer kazanmıştır. Risksiz faiz oranı olarak nitelendirilen ABD 10 yıl vadeli tahvillerinin faizindeki sert artış küresel tahvil piyasalarında satışlara neden olmuş ve gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışlarına ve bu ülkelerin faizlerinde önemli yükselişlere sebep olmuştur. Bu ortamda küresel faizlerin yükselmesinin ülkelerin finansal koşullarının daha fazla sıkılaşmasına neden olabileceği değerlendirilmektedir. Korumacı dış ticaret politikaları ise uluslararası ticaret anlaşmalarının geleceği hakkında soru işaretlerinin oluşmasına neden olmaktadır. Dış ticaret üzerinde korumacılık fikirlerinin uygulamaya geçirilmesi halinde ABD değer zincirinin parçası Kuzey Amerika ve Asya kıtalarındaki ülkelerin büyüme hızları ile istihdamları üzerinde baskı oluşması beklenmektedir. Dolayısıyla Fed’in 2017 yılındaki politika normalizasyonunda ABD’nin genişletici maliye politikası ve dış ticaret politikaları belirleyici olacaktır.

Fed, ECBFED VE ECB, TOPARLANMA SÜRECİNDEKİ OLASI KIRILGANLIĞA KARŞI DESTEKLEYİCİ KONUMDA KALMAYA DEVAM ETMİŞLERDİR.

2016 yılı Euro Bölgesi’nde siyasi gelişmelerin öne çıktığı ve bölgenin bankacılık sektörüne ilişkin endişelerin arttığı bir sene olmuştur. Başta İtalyan bankaları ve Deutsche Bank’a dair gelişmeler olmak üzere Euro Bölgesi merkezli bankalara ilişkin haber akışı 2016 yılında gündemde yer etmiştir. Bölgede bazı faiz oranlarının negatif olması faiz gelirlerinin baskı altında kalmasına ve bankaların düşük karlılık sorunu yaşamasına neden olmaktadır. Bu sebeple gerek düşük karlılık oranları gerekse sorunlu kredi oranı bölgenin bankacılık sektörüne ilişkin endişe kaynaklarındandır. Geride bıraktığımız dönemde küresel piyasaların Brexit kararına anlık tepkisinin kısa süreli olduğu gözükse de İngiltere ve Avrupa Birliği’nin ilişkilerinin ticari ve finansal büyüklüğü dikkate alındığında orta vadede ülkelerin ilişkilerine dair gelişmeler piyasaların gündeminde yer almaya devam edecektir. Brexit kararı ardından ekonomiyi destekleyici bir politika güden İngiltere Merkez Bankası (BoE) politika faizini 2009 yılından bu yana en düşük seviyeye çekmiştir. Belirsizlik nedeniyle değer kaybeden Sterlin ve yükselen petrol fiyatları, orta vadede enflasyonun %2’lik hedefini aşacağına işaret etmektedir.  Enflasyonist baskıya rağmen BoE’nin ekonomiyi destekleyici para politikasını, sürecin getireceği dalgalanmayı göz önüne alarak devam ettirmesi beklenmektedir. 2017 yılı Euro Bölgesi’nin en büyük iki ekonomisi Almanya ve Fransa’da genel seçimlerle geçeceği için ECB Aralık ayı toplantısında varlık alım programını 2017 yılı sonuna kadar uzatarak piyasaların ve iktisadi faaliyetin seçim belirsizliklerine karşı korumaya aldı. Bununla birlikte aylık alım tutarını 80 milyar Avro’dan 60 milyar Avro’ya düşürerek makul bir vadede para politikasını normalleştireceğinin sinyalini verdi. Enerji fiyatlarının etkisi ile artan enflasyon ve üretim kaynaklı iktisadi faaliyetteki toparlanma dâhilinde ECB’nin, seçim yılında bir süre daha varlık alım programını mevcut haliyle sürdürmeyi tercih edeceği beklenmektedir. Avrupalı seçmenlerin belirli ölçüde tepkilerini ifade edebilmek için popülist partilerin oy oranlarını arttırmakla birlikte seçimlerde popülist partileri iktidara getirmeyecek şekilde çözümden yana oy kullanmaları beklenmektedir.  

Çin’de ihracat ve yatırıma dayalı büyüme kompozisyonundan tüketime dayalı büyüme modeline sancılı geçiş döneminin geride kaldığı görülmektedir. Piyasaların Çin’in yeni normali olarak kabul edilen daha düşük oranlı büyümesine alışmasıyla Çin verileri odaklı dalgalanmanın boyutu 2016 yılında kayda değer oranda azalmıştır. Emtia fiyatlarındaki toparlanma sayesinde Çin ÜFE verisinin uzun bir aradan sonra pozitif bölgede seyir izlemesi, Çin’den dünyaya deflasyon yayılımının sonuna geldiğine işaret ederken; kar marjlarının artmasının imalat sanayi sektörünü desteklemesi beklenmektedir. Ek olarak dengeli ve istikrarlı bir büyüme sergileyen Çin’le birlikte OPEC ve OPEC dışı üyelerin arz kısıntıları akabinde başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarının önemli bir biçimde değer kazandığı görülmektedir. 2016 yılında emtia fiyatlarındaki belirgin iyileşmeyle birlikte emtia ihracatçısı Brezilya, Güney Afrika ve Endonezya gibi ülkeler gelişmekte olan ülkeler tarafında pozitif anlamda ayrışmıştır. Emtia fiyatlarındaki olumlu gelişmelerin sürmesi halinde emtia ihracatçısı ülkelerin bütçe dengelerindeki bozulmanın sınırlanması ve büyümelerini destekleyerek küresel iktisadi faaliyete olumlu katkı yapması beklenmektedir. 2017 yılında dış ticarette korumacılık yaklaşımı fikrinin öne çıkması başta Çin ve Meksika olmak üzere küresel piyasalarda endişe oluşturmaktadır.

Merkez Bankası 2016 yılı Mart ayında başladığı para politikasındaki sadeleşme adımlarını enflasyonist baskılardaki azalma sayesinde ölçülü ve temkinli adımlarla Eylül ayına kadar sürdürmüştür.

Türkiye ekonomisinde görünüm
Türkiye ekonomisi, küresel piyasalarda yaşanan oynaklığın yanı sıra yurtiçi gelişmeler ve jeopolitik gelişmelerden etkilendiği bir yılı geride bırakmıştır. Seçim sonrasında ABD’de öngörülenden daha sıkı bir para politikası izleneceğine yönelik beklentiler Türkiye dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkelerden portföy çıkışlarını hızlandırmıştır. Bu ortama, yurtiçinde kredi derecelendirme kuruluşlarının kararlarının da eklenmesiyle Türk Lirası emsallerinden negatif ayrışmıştır. Ancak TCMB uyguladığı likidite adımlarıyla riskleri kısa vadede dengelemeye çalışmıştır. Mali disiplindeki güçlü duruşun eşliğinde makro ihtiyati ve yapısal politikalarla birlikte ekonominin orta vadede istikrarlı yapısına dönmesi beklenmektedir.

Türkiye ekonomisi 2016 yılında geçirdiği olağanüstü gelişmelere ve şoklara karşın ılımlı düzeyde bir büyüme kaydetmeyi başarmıştır. Son çeyrekte kısmi bir toparlanma gerçekleştirmesi öngörülen ekonominin teşvik ve tedbirlerin katkısıyla 2017 yılında ılımlı toparlanma eğilimini sürdürmesi beklenmektedir. Tüketici kredileri ve Türk Lirası cinsinden ticari kredilerdeki canlanmanın da etkisiyle kredi büyümesindeki ılımlı artışın belirsizliklerin arka planda kalmasıyla birlikte iç talebi desteklemesi ve ekonominin istikrarlı büyüme rotasına dönmesi beklenmektedir.

%8MERKEZ BANKASI, 2017 YILSONU ENFLASYONUNUN %8 DÜZEYİNDE GERÇEKLEŞMESİNİ BEKLEMEKTEDİR.

Cari işlemler dengesi, 2016 yılında emtia fiyatlarındaki yükselişe ve turizm sektöründeki daralmaya rağmen dış ticaret hadlerinin olumlu seyriyle 2015 yılına göre yatay bir seyir izlemiştir. Yakın dönemde TL’de yaşanan değer kaybının ihracata olumlu etkisinin yansıyabileceği düşünülürken; ihracatçılarımızın pazar çeşitlendirme kabiliyetlerini yitirmemeleri benzer ülkelere nazaran bize esneklik sağlamaktadır. 2017 yılında Avrupa Birliği ülkelerinin talebindeki artışın sürmesi ve komşu ülkeler ile normalleşmeye başlayan ilişkilerle ihracatımızın pozitif etkilenmesi beklenmektedir. Rusya ile ilişkilerin önceki dönemlerden daha iyi bir seviyeye gelme olasılığının turizm sektörünü olumlu etkilemesi beklenirken; jeopolitik gelişmelerin akıbeti turizmin yönünde belirleyici olacaktır.

2016 yılı sonunda tüketici enflasyonu, başta döviz kurunun birikimli etkisi ve vergi ayarlamalarıyla TCMB’nin %7,5 olan enflasyon tahmininin üzerinde gerçekleşmiştir. Döviz kuru ve emtia fiyatlarındaki artışlar enflasyonda yukarı yönlü baskı oluşturmaktadır. Mevcut projeksiyonlar altında TCMB, önceki tahmini olan %6,5 düzeyinden yukarı yönlü revize ederek 2017 yılsonu enflasyonunun %8 düzeyinde gerçekleşmesini beklemektedir. Döviz piyasasındaki, gıda fiyatlarındaki ve talep koşullarındaki gelişmeler bu yıl enflasyonun seyrinde belirleyici olacak ana faktörlerdir.

Merkez Bankası 2016 yılı Mart ayında başladığı para politikasındaki sadeleşme adımlarını enflasyonist baskılardaki azalma sayesinde ölçülü ve temkinli adımlarla Eylül ayına kadar sürdürmüştür. Sadeleşme adımları çerçevesinde koridorun üst bandında toplamda 250 baz puanlık indirime giden Merkez Bankası, Eylül ayında koridoru tarihinin en dar haline getirmiştir. ABD başkanlık seçimleri sonrası artan belirsizlikle beraber döviz kurlarında yaşanan aşırı hareketliliğin enflasyon üzerinde yukarı yönlü risk oluşturacağı düşüncesiyle Merkez Bankası sadeleşme adımlarına ara vermiş ve parasal sıkılaştırmaya giderek TL’yi destekleyici politikalara yönelmiştir. Türk Lirasının maliyetini sınırlı oranda artırmanın yanı sıra Türk lirası ve döviz likidite yönetimi kapsamındaki çeşitli uygulamalar sayesinde dinamik bir tepkiyle TL’yi desteklemeyi amaçlamıştır.